ziyaretyerleri
ALTINYAYLA’DA ZİYARET YERLERİ
Aslında birini veya bir yeri görmeye gitmek anlamında Türkçe’mizdeki ziyaret sözcüğü Arapça ziyaret kelimesinden gelmekte olup; yine Arapça’da aynı kökten zevr sözcüğü hem ziyaret etmek, hem de ziyaret eden manalarına gelmektedir.[3] Bu anlamdaki ziyaretin, yine Türkçe’mizde oldukça yaygın bir kullanıma sahip bulunan adak ile yakın ilişkisinin bulunduğuna işaret edelim. Adak yerleri, çeşitli dileklerin gerçekleşmesi için gidilen kutsal mekanlardır. Kutsal mekanlar yatır mezarları veya türbeler olduğu gibi Yer-Su inancına bağlı kutsal alanlarda olabilir. Kutsal su gözeleri, kutsal dağlar, ağaçlar, kayalar, taş yığınları, çalı toplulukları.....birer kutsal alandır. Bunlar yüzlerce yıllık bir inancın, eski Türk inançlarının zamanımızdaki kalıntılarıdır.[4] Eski Türkler tabiatta bir takım güçlerin varlığına inanıyorlardı. Dağ, tepe, su, ağaç, orman vb. Bunlar aynı zamanda birer ruh idiler. Tapınaklarının civarlarına kayın ağaçları ve tepesi bay Ülgenin(Göksel Tanrı) oturduğu yere değen, çam ağaçları dikerlerdi.[5]
Anadolu’nun hemen hemen bütün il, ilçe ve köylerinde yatır ve ziyaret kültü çok güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Aşağı-yukarı her köyde Eski Türk inançlarından kaynaklanan Yer-Su kültüne bağlı sekiz-on âdet kutsal kaya, ağaç ya da su mekanı mevcuttur. Özellikle dilek tutularak çaput veya bir bez parçası bağlanan çok sayıda çalı ya da ağaç vardır. Serinyayla köyünün girişinde sağda bulunan her tarafı dilek tutularak bağlanmış çaput parçalarıyla dolu olan alıç ağacı da bunlardan biridir. Altınyayla ilçesinde ve çevresinde adak yeri olarak ziyaret edilen bir çok kutsal mekan vardır. Altınyayla’nın merkezinde Coruğun Ocağı, çevre köylerde de Kusûrî(Gusuri) Baba, Arap Dede, Küpeli Dede, Tahyurt köyünde Alacahanlı Said Efendi, Kürtçüyurtlu Hacı Mehmed Efendi gibi evliya kültüne bağlı yatırlar bulunmaktadır. Altınyayla’nın güney doğusunu çevreleyen Kara Tonus Dağında, dağ kültüne bağlı, Kara Tonus yatırı, taş kültüne bağlı Topakkaya yatırı bulunmaktadır.[6]
Coruğun Ocağı adıyla tanınan ziyaret yeri aslında evliya kültüne bağlı bir ziyaret mekanıdır. Coruğun ocağı Altınyayla ilçesinin merkezindeki Hüyük denilen bir tepenin aşağı yamacındadır. Burada bir ziyaretin bulunduğunu 30 yıl öncesine kadar bilinmiyordu. Hatta türbenin bulunduğu yere bazıları tezek yığını yapıyorlar ve temiz tutmuyorlar imiş,yaşlı bir teyze rüyasında bir koç görmüş koç burayı pis tutan kişiyi vuruyor ve eğer burayı temiz tutmazlar ise helak olacaklar demiş[7], bundan sonra halk burasını temizlemiş ve taş parçalarıyla çevirerek ziyaret etmeye başlamışlar. Bir kadın bir ramazan Bayramı günü sabah namazı yaşlı ak sakallı bir zatın camiye gittiğini gördüğünü söylüyor.[8] Hatta Altınyayla’nın en yaşlısı Ümüs teyze bir rüya görmüş rüyasında yeşil renkli asker elbisesi giyinmiş bir kişi namaz kılıyormuş ve göğsünün üzerinde kan izi varmış bu teyze bu rüyayı burada yatan kişinin Anadolu Gazilerinden olduğuna delalet kabul ediyor. Daha sonra Altınyaylalılar buraya bir türbe yaptırarak içerisine seccade, halı bir tabut ve sancak koyarak imar etmişler. 1999 yılında Altınyayla Belediyesi bu türbeyi onararak dış cephesine burada yattığı iddia edilen şahsın ismini yazdırıyor. Altınyayla Merkez Camii eski imamının anlattığına göre burada yatan şahsın ismi Ebu Kays Haşhaşî olarak biliniyor. Ebu Kays’ın Horasan erenlerinden olduğu biliniyor. Burada medfun bulunan zatın Arap Dede, Küpeli dede, davullu Dede, Mehmet Dede’nin kardeşleri olarak biliniyor.[9] Bir şahıs bazı mübarek gün ve gecelerde burada ışık yandığı ve hamile iken burayı ziyaret eden kadınların çocuklarında bir evliya nişanının oluştuğunu söylüyor.[10] Bir rivayete göre burası Kartallar sülalesine mensup bir kadına aitmiş, kadın burayı harabe halinde bırakıp göçmüş, daha sonra kadının üç oğlu sebepsiz yere aniden ölmüş.[11] Bu mekanda medfun bulunan zat ve hayatı hakkında gerekli bilgiler mevcut değildir. Yukarda anlattığımız birkaç rivayetten başka bir şey yoktur. Coruğun ocağı denmesinin nedenine gelince bu yerin şimdiki sahiplerine Coruklar denilmesidir. Fakat burada yatan kişi Coruklar sülalesinden değildir. Bazı kişilerin anlattığına göre Ebu kays Haşhaşî Baba Türklerin Anadolu’yu fethettiği zamanlarda yaşamıştır. Hatta Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük katkıları olmuştur. Bazı Rum Kabilelerinin Müslüman olmasına vesile olmuştur.[12] Ocaktaki türbenin üzerinde de “Horasan Erenlerinden Ebu Kays Haşhaşî Baba” yazmaktadır. Halktaki yagın inanca göre bu kişi Anadolu’ya XII: yy’da gelmiş Horasan erenlerinden bir evliyadır. Zaten Anadolu’nun hemen her kasaba ya da köyünde Horasan Erenlerinden birisinin kabrine rastlanabilir. Hatta her yerde ziyaret yeri olarak bilinir. İran’ın doğusunda bir bölge olan Horasan, eskiden Amu Derya(Ceyhun) güneyindeki ve Hindu Kuş’un kuzeyindeki ülkeleri kapsadığı gibi siyasi bakımdan Maveraünnehir ile Sicistan’ı sınırları içine almaktadır.[13] 1221 yılında vuku bulan Moğol saldırısından önceki 10 yılda Horasan muhtelif Oğuz beyleri ile eski Selçuklu komutanları tarafından yönetildi. Sonra VII.(XIII.) yüzyılın başlarında Harzemşahlı Alaaddin Muhammed’in, rakibi Gurluları yenmesine kadar Gurlular ile Harzemşahlar arasında iktidar mücadelesine şahit oldu. Tasavvuf ilk vatanı olan Basra’dan ve hatta bir ölçüde Kufe’den sonra başlıca iki merkezde yani Horasan’da ve Bağdat’ta gelişip yayıldı. Horasan’ı merkez tutan tasavvufî zümrelerden birisi de “Horasanîler, Horsan Erenleri ve Horasan Erleri” olarak bilinen; halvet, riyazet, zikir, hatta takke ve hususi giyim tarzı gibi şeylerle halktan ayrılmayı bir riya sayan , aşk ve cezbeyi esas alan, müzik ve raksı caiz gören “Melâmetîler” diye anılan zümredir. İslam dünyasının büyük tarikatlarından olan Abdülkadiri Gilanîtarafından kurulup Anadolu, Hindistan ve İspanya’ya kadar yayılan Kadirilik; Harezmli şeyh Necmeddin-i Kübra(Ö.1221) tarafından kurulan Kübrevîlik; VII.(XIII.) yüzyılda kurulan Ekberîlik arasında, bilhassa Kübrevilik, eski Türk alplik vasıflarını taşıyan Melâmilik fikirleri ile telakki, merasim ve ayinleri bakımından, Türk ruhiyatına uygun sadelik, ahlaki ve bedii esaslar içeriyor. Anadolu’da başta Mevlevîlik olmak üzere bir çok tarikata temel vermiş oluyordu.[14] Horasandaki tekke ve medreselerde eğitim görmüş bir çok insan Moğol istilasıyla beraber Anadolu’ya akın akın gelmişti. Bu ilahi iradenin bir tecellisi olarak Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasını sağlamıştır.
Türbe çevre insanı tarafından genellikle şu nedenlerle ziyaret ediliyor:
1-Günümüzde çocuğu olmayanlar, Çocuğu sara hastası olanlar, çocuğu sakat olanlar, çocuklarını getirerek burada yarım saat uyuturlar çocuk iyileşmiş olarak ayağa kalkar. Her çeşit hastalığı olanlar burayı ziyaret ederler ve burada dua ederler. Ailesinde geçimsizlik olanlar burayı ziyaret ederler. Geçim sıkıntısı çekenler burayı ziyaret ederler.[15]
2-Altınyaylalı birisinin ayağı ve eli küt olmuş ve hiç hareket edemiyormuş buraya gelerek yarım saat uyumuş ve dip diri ayağa kalkarak yürümüştür.[16]
3- Bir kadın ağzı-dili tutulmuş olarak buraya gelir ve ocakta yarım saat uyuduktan sonra konuşur halde kalkar ve evine gider.[17]
Kusûrî Baba’nın mezarı Altınyayla ilçesi ile Güzeloğlan köyünün arasında kıranyurdu mevkiindedir. Güzeloğlan köyüne 2 km uzaklıktadır. Mezarın etrafı beton bir duvarla çevrilidir. Mezarlığın içinde birkaç tane daha mezar vardır. Bu mezarların Kusûrî Baba’nın torunlarına ait olduğu iddia edilmektedir. Kusûrî Baba’nın mezarında herhangi bir kitabe ya da belli bir işaret yoktur. Kusûrî Baba’nın mezarına resim çekmek için gittiğimizde kabrin kazılmış ve dağınık bir halde olduğunu gördük, köy imamının anlattığına göre kabirde hazine var söylentileri üzerine iki-üç kez kabri kazmışlar.
Kusûrî Baba Malatya’ya bağlı Darende’nin Kızılcaşar köyünden gelmiş ve Güzeloğlan köyünden birisi ile evlenerek iç güveyisi olarak burada yaşamıştır. Asıl ismi Ömer’dir. “iptida ana rahminden cihana geldiğimin tarihi 1193” cümlesi H. 1193(1779) de doğduğunu anlatıyor. Tevarih-i sinniyat: Birincisi H.1213’te, ikincisi H. 1213 ile 1231 arasında, üçüncüsü H. 1231’de, dördüncüsü H. 1241 ile 1245 arasında, beşincisi H. 1246’da, altıncısı H. 1251’de olmak üzere altı defa evlendiğini, bu kadınlardan doğma üç oğlunun mevcudiyetini; bunlardan birincisi olup, H. 1228 de ölen oğlunun Mustafa olduğunu, H. 1240’da adı meskût bırakılan ve imamlık yapmakta olan diğer bir oğlunun da aynı akıbete uğradığını, nihayet H. 1225 te cönkün kâtibi Abdurrahim’in dünyaya geldiğini öğretiyor.[18] Tevarih-i sinniyata göre Kusûrî Baba, Kars tarafından Dârende’nin Ayvalı nahiyesine bağlı Kızılcaşar köyüne göç etmiş daha sonra Maraş, Çorum, Şehirkışla, Ortaköy, Gazibey(Gazibeğ), Çongar, Elbeğli, Kaleköy(Kal’aköy),Doğupınar (Şarhlı), Güzeloğlan ve Gümüşdiğin köylerinde ikamet etmiştir. Tevarih-i sinniyatta bir derkenarda şu cümle vardır; “1269 senesinde şevval-i şerifin 16 ncı günü yem-ül cum’a Güzeloğlan kariyesinden hicret edüp Gümüşdiğin kariyesine dahil olduğumuz gaflet olunmaya” bu ifadelerden Kusûri Baba’nın en son Altınyayla’ya bağlı Gümüşdiğin köyünde ikamet ettiğini gösteriyor diyebiliriz. Dikkatimizi çeken diğer bir nokta da Kusûrî’nin Altınyayla’nın eski olan Tonus isminden hiç bahsetmemiş olmasıdır. Bu Kusûri’nin Tonus’ta yaşamadığını gösterir fakat hiç uğramadığı anlamına gelmez. Kusûri babanın ölüm tarihi hakkında da net bir bilgi mevcut değildir. Kusûrî Baba’nın iyi bir şair, fazilet sahibi bir alim ve tarikat ehl-i bir zat olduğunu ve Nakşî tarikatına mensup oladuğunu, hatta Aşık Ruhsati’nin hocası olduğunu yaşlı bir amcadan işittik, bu şahıs bazı eserlerinin yerini bildiğini söylediği halde bize açıklamadı.[19] Kusûrî kelimesinin kusur kelimesinin galatı olduğunu söyleyebiliriz. Kelime anlamı kusurlu yani Allah’a karşı her zaman hatalı durumda bulunan anlamına gelmektedir. Kusûrî Baba’nın torunlarından olduğunu iddia eden bir şahıs konu ile ilgili şunları söylüyor: “ Büyük ihtimalle Kusûrî, Osmanlı Devleti’nin son zamanında yaşamıştır. O zamanlar şer’î bir yönetim hakim olduğu için, Osmanlı devletinin görevlendirdiği kadılar köy köy Anadolu’yu gezerek hırsızlık yapan, adam öldüren, içki içen, namaz kılmayan kişileri tesbit edip onları cezalandırıyordu. Güzeloğlan köyüne kadılar gelmek üzere iken köyde yaşayıpta şeriate aykırı iş yapan kişiler korkmuşlar köy muhtarına rica etmişler bizi kurtar diye o zaman Kusûrî Baba köyde çobanlık yapıyor imiş köy muhtarı da kadı gelince Kusûrî Baba’yı çağırmış, Kadı, köy odasında eşikte oturan Kusûrî Baba’ya “Otuz iki farz nedir?” diye bir soru sormuş, bundan sonra Kusûrî Baba şunları söylemiş:
Eğer sorarsanız Müslümanmısın
Diyem elhamdülillah candan efendim
Elhamdülillahın manasını sorarsan
Allah bir resul hak şandan efendim
Hakkın birliğine istersen delil
Aklın ve nakline vardır söyle bil
Çal nefsini şaşırmamış ol celil
Allah’tan akıl misali benden efendim
İslam’ın şartını sorarsan beştir.
Abdestinki dört guslünki üçtür.
Şart-ı iman altı tefsiri güçtür
Amentüye delilim dünden efendim
Namazın farzına on iki dedik
İçine dışına altışar koyduk
Elimiz yüzümüz toprakla yuduk
Su olmadık bir yabanda efendim
Ne zamandır dersen ûlâde
Elsetü birabbukum kalû belâ de
Kalû Alah(c.c) bela resul seladan
Delilimiz ol furkandan efendim
Zürrüyetim Adem dinim islamım
İtikatta Ehl-i Sünnet mezhebim
Amelde mezhebim İmam-ı Azam
İsmini sorarsan Numan efendim
Bilin siz Ahkâm-ı şeriyye dört
Kitap, Sünnet, İcma Ümmet, Kıyas-ı Fukahâ
Şirkten sakınmak andan efendim
Kusûrîyem ağlayıpta güldüğüm
Yeter benim kapısında yeldiğim
Mutallibim bu kadardır bildiğim
Varıp senden ders almadım efendim
Kusûrî Baba, bu dizeleri söyleyince kadı sen ne iş yapıyorsun diye soruyor. Kusûrî ben çobanım deyince, Kadı “eğer bu köyün çobanı böyle bilgili ise benim hiç kimseyi imtihan etmeme gerek yoktur. Çünkü diğer herkes alimdir.” diyerek başka bir köye gidiyor.[20] Kürtçüyurt köyünden bir kadının genç yaşta bir oğlu ölmüş, kadın çocuğunun acısına dayanamamış bir gün rüyasında Kusûrî Baba kendisine bir bardak su veriyor, kadın bu suyu içtikten sonra rahatlıyor. Kadın rüyasından uyanınca sabah doğruca Kusûrî Baba’nın kabrine gidiyor. Kabirden azıcık toprak alıyor, bir bardak suya koyup içiyor. Bu olaydan sonra kadın rahatlıyor.[21] Kusûrî Baba hakkında bir çok şey anlatılmaktadır. Yine bunlardan birisinde şöyle anlatılıyor: “Deliilyaslı birisi bir grup kadın ile birlikte Küpeli Baba’ya “görüş günü” yapmaya gitmişler. Kadınlar burada horoz kesmişler, topluca oyun oynamışlar halay çekmişler. Kadınları oraya götüren kişi de kadınlarla beraber halay çekmiş, oyun oynamış. Galiba biraz yanlış davranışlarda bulunmuş. Bu kişi daha sonra yatıp uyumuş. Rüyasında Küpeli Baba bu kişiye: “Ey öküz oğlan kadınlarla ne gülüp oynuyorsun. Kusûri baba’ya git özür dile ” diyerek şiddetli bir tokat vurmuş. Bu kişi hemen uyanmış bakmış ki gerçektende suratında tokat izi oluşmuş. Oradan gelince doğruca Güzeloğlan köyündeki Kusûri Baba’yı ziyarete gitmiş. Oraya ulaşır ulaşmaz. Kusûri baba kapıyı açmış ve ona şunları söylemiş: “Küpeli babadan şamarı yemeseydin buraya gelmeyecektin öyle değil mi?”[22] Bir başka rivayette Altınyaylalı bir şahsın anlattığına göre Altınyaylalılar bir gün Kusûri Baba’ya yağmur duası yapması için gitmişler. Kusûri Baba dua ettikten sonra yatmış. O gece bir rüya görmüş rüyasında bir çok su kanalından su akıyormuş. Kanallardan birisinin ağzı tıkalıymış. “Bu su nereye gidiyor” diye sormuş. “Altınyayla ovasına demişler” Su kanalının önündeki taşa tekmeyle vurunca hanımı yanında yatıyormuş, yataktan düşmüş. Dışarı çıkınca bakmış ki her tarafı sel götürüyor.”[23]Çevre halkı Kusûrî Baba’yı genellikle şu nedenlerle ziyaret eder;
1-Çevre köylerde yağmur yağmaz ise, ekinlerde boşluk olur ve o yıl kurak geçerse burası çoluk-çocuk bütün halkla birlikte ziyaret edilir ve kurban kesilir yağmur duası yapılır.
3-Hayvanları nazardan korumak ve bol süt almak için ve hayvanların salgın hastalıklardan korunması için bir miktar toprak götürürler.
4- Bazı kimseler her türlü dilek ve temennileri için buraya gelir horoz kurban eder ve dilek tutar. Fakat son zamanlarda bu davranışlara pek rastlanılmamaktadır.[24]
Hacı Said Efendi olarak bilinen bu zat Altınyayla ilçesinini Tahyurt köyünde medfun bulunmaktadır. Hacı Said Hoca olarak da bilinir.1858-1944 tarihleri arasında yaşamıştır. Babasının ismi Hacı Hasan Efendi, annesinin ismi de Döndü Hatun’dır. Alacahanlar sülalesi aslen Malatyanın Kömürhan beldesinden Alacahan’a gelmişler daha sonrada Tonus’a(Altınyayla) gelmişlerdir.Tahyurt köyüne yetrleşmişlerdir. Hacı Said Efendi’nin torunlarının bir çoğu halen Tahyurt köyünde oturmaktadır. Hacı Said Efendi’nin dedesi Hacı Hasan hoca Kangal ilçesinin Alacahan beldesinden Altınyayla’ya İmam olarak gelmiştir. İlk olarak Hacı Hasan hoca’yı Altınyaylalı Hacı Üsükler’in Hacı Mustafa getirterek burada bir medrese açtırmış bundan sonra Hacı Hasan Hoca hem medresede ders vermiş hem de imamlık yapmış fakat daha sonra Hacı Said Efendi Tahyurt köyünden evlenerek buraya yerleşmiştir.[25] İlk tahsilini babasından yapmıştır. Daha sonra iki yıl Malatya’da okumuş daha sonra da Kayseri’de Hunat Medresesinde 16 yıl okumuştur. Tahyurt köyünde yirmi yıl öğrenci okutmuştur. [26] Hacı Said Efendi’nin Tahyurt köyünde üç yüz öğrencisi olan bir medresesinin olduğu söyleniyor. Cumhuriyetin ilanından sonra bu medrese kapanmış ve hoca çok sayıdaki kitabını Kara Tonus Dağına gömmüştür.[27] Hoca keramet ehl-i bir evliye hem de derin ilim sahibi bir alim olarak biliniyor. Torunlarından birisi onunilim sahibi olduğunu fakat tarikat ehl-i olmadığını herhangi bir tarikata bağlı olmadığını anlatıyor. Hatta Süleyman Efendi isminde bir zat bir gün Tahyurt köyüne gelerek, Said Efendi’ye tarikat dersi vermek istemiş Said Efendi’de yaşlıyım ben tarikat alamam demiş fakat daha sonra oğluna “Oğlum bu devirde tarikat dersi verecek Mürşid-i Kamil yok ki ders versin” diyerek tarikat dersi almamıştır. Said Efendi aynı zamanda iyi bir şairdir.[28] Hacı Said Hoca’nın halk arasında bir çok kerameti anlatılmaktadır.
1-Bunlardan birisi şöyle anlatılmaktadır. “Çevre köylerden birisi bir gün Hacı Said Hoca’yı ziyarete gider. Tahyurt köyü ile Kızılhüyük köyü arasında Hoca’nın bir tarlası vardır. İçinden şöyle geçirir. “Hoca’ya keramet ehl-i diyorlar. Tarlasına bir taş yuvarlayayım bakalım hoca bunu bilirse eğer bil ki keramet ehli’dir.” Daha sonra Hoca’nın tarlasına tepeden bir taş yuvarlar ve yoluna devam eder. Hoca’nın evine varır, beraber oturur yemek yerlerken derki;
-Hocam sizin yol üstünde çok iyi bir ekininiz var. Hoca bundan sonra şunu söyler.
-“Evlat ekin çok güzel yalnız bazı insanlar ekinin içerisine taş yuvarlamasalar.”
Bunu üzerine Hacı Said Hoca’yı ziyarete giden kişi susar ve bir daha oradan ayrılana kadar konuşmaz”[29]
2-Hacı Said Efendi’nin bir başka kerameti de şöyle anlatılıyor; Altınyayla’da bir yıl kış çok uzun geçiyor. Ahırında hayvanı çok fazla olan birisinin hayvanlarının yiyeceği iyice azalır. Oğullarından birisini Hoca’ya gönderir ve derki; “Hocama söyle bir himmet etsinde şu saman yaza kadar yetsin” Hoca’yı ziyarete giden oğlu Hocanın evine girer-girmez Hoca ona “Oğul azda bereket Allah verirse olur” der. Daha sonra bir parça samana okur ve Altınyaylalı ağaya gönderir. O azıcık saman yaza kadar hayvanlara yeter ve artar.[30]
3-Yine bir gün çevre köylerden birisi Hacı Said Efendi’yi ziyarete gelir. Hoca’nın evinde kalır akşam misafir olan kişiyi ağırlayarak yatırırlar. Hoca’nın inekleri de yaz olduğu için dışarıda çevirmenin içerisinde kalıyor. Misafirin içerisine kötü niyetler doğuyor. İçerisinden şöyle geçirmiş; “Bu gece Hoca’nın en iyi ineğini çalayım, götüreyim” diyerek. Gece yarısı yatağından kalmış hazırlanmış, ineği alıp götürecek, tam kapıyı açmış ki, bir de bakmış ki çok şiddetli bir şekilde yağmur yağıyor. Aynı şekilde birkaç kez kapıyı açmış ve çok şiddetli yağmur yağdığını görmüş ve düşüncesini geçekleştirememiş. Sabah kalkınca Hoca çocuklarına seslenmiş; “Çocuklar misafir ağanın yemeğini getirin, acele ediyor gitmek için gece birkaç kez niyetlendi fakat yağmur yağdığı için gidemedi.” Misafir meseleyi anlamış ve dışarı çıkınca bir de bakmış ki yerler kupkuru yağmur falan yok.
4- Said Efendi’nin diğer bir kerameti de şöyle anlatılıyor. “Bir gün Deliilyaslı Deli Haceli isminde birisi Hoca’yı ziyarete gelir. Gelirken de bir heybe gözü elma getirir. Yolda canı elma yemek ister ve derki içinden hocalar zaten umucu olur herkesten yer birtanesini de ben yiyeyim ne olacak sanki diyerek bir elma yer. Hoca’nın evine varınca Hoca Haceli’ye biraz oturduktan sonra şöyle der: “ Haceli getirdiğin elmalardan kalanları aç da yiyelim biliyorsun hocalar zaten umucu olur” bu sözün üzerine Haceli hemen kalkarak Said Efendinin elini öperek af diler.”[31]
Said Efendi’nin kabri halk tarafından genellikle şu nedenlerle ziyaret edilir:
1- Tahyurt köyüne yolu düşen hemen herkes burayı ziyaret eder ve dua edip dilek ve isteklerde bulunur.
2- Genellikle askere giden gençler yola çıkmadan önce kabri ziyaret eder ve bir miktar toprak alıp cüzdanına koyar ya da muskanın içine toprak doldurup elbisesinin herhangi bir yerine diker. Hatta Avrupa’ya kaçak olarak giden bir genç bu kabrin toprağından bir miktar cüzdanına koyduğunu ve sınırda polislerin kendisine hiç dokunmadan geçtiğini iddia ediyor.[32]
3- Tarlasında zararlı hayvan olanlar, ekinlerine köstepek ve kuzgun dadananlar kabir toprağından alıp tarlaya atar ve zararlı hayvan o tarlayı terk eder.[33]
4- Çeşitli hastalıkları olanlar bu kabrin toprağından alırlar bu toprağı bir miktar su ile karıştırarak içerler. Böylelikle bir çok rahatsızlığına çözüm bulduğunu iddia edenler vardır.[34]
5- Hacı Said Efendi’nin kabrini koyunlarında hastalık olanlar ziyaret ederek oradan bir miktar toprak alarak koyunların suyuna katarlar bundan sonra koyunlardaki boçca hatalığı geçer ve koyunlar artık kuzu atmazlar.[35]
Hacı Said Efendi’nin aynı zamanda iyi bir şair olduğunu daha önce belirtmiştik. Fakat şu an kendisine ait şiirlerinin hemen hemen hepsi kaybolmuştur. Yani Said efendi’nin sağlığında bu şiirlerden birkaç tanesi hariç hiç birisi yazılmamıştır. Maalesef şiirleri sözlü olarak bilen yaşlı kişilerde hayatta değildir. Torunlarından Şuayp Alacahan’dan aldığımız önemli bir şiirini aktarıyoruz. Said Efendi bu şiiri kendi hayatına söylemiştir.
İsmin ile yad ederiz ahvalimiz ya rabbena
Hamdin ile bed ederiz ehvalimiz ya rabbena
Ahir şeriat(İslam) menbaı Muhammed’e eyle salat
Hem âli ve ashabına eyle selam ya Rabbena
Hîni veladetten beru lütfün ile ya zel-neval
Nîmet kapuların bize feth eyledin ya Rabbena
Şükründe noksan eyledim fiilimde isyan eyledim
Adem sefî hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Tabliğ ile me’mur olup Ahkam ile meşgul iken
Bir hadise arıza olup mazurluyum ya Rabbena
Sâni sefine pür kemal tufanına seyyah olan
Nuh nebinin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Ömrüm sebabım günleri mihnet ile geçti bütün
Hikmet nedir şeybim benim ümyadedir ya Rabbena
Ferzende Yusuf yoluna ah eyleyip âmâ hezin
Yakup nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
İlm-i amel noksan ile sındım rızan ya zelcelâl
Zulmet veranında melul mahbusunem ya Rabbena
İsyanımı af eyleyip zindan kapılarım açıp
Yusuf nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Mahu züka gündüzlerin asumanda yıldızların
Rûyi zemin gül yüzlerin mahrumiyem ya rabbena
Balık yutup zulmettekin âzâde kıldığın gibi
Yunus nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Vakti namazı bilmeden hakka niyazı kılmadan
İlim kitabı yazmadan memnuniem ya Rabbena
Musa’ya talim eyleyip telkini ilm-i fenneden
Hızır nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
İblis bize bize galip olup hem kalbimiz esir edip
Andan halas olmak bize müşkil durur ya Rabbena
Tevfikini yaver kılıp et kalbimiz andan halas
Eyyüp nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Nefsim beni bend eyledi azalarım sed eyledi
Nevmiyle gaflet bahrine gark eyledi ya Rabbena
Nusratını ihsan edip biz acizi kemter kula
Havfiyle hamil olmadım seriyle amil olmadım
Emrin yolunda can verip zebh olmadım ya Rabbena
Koç gönderip İsmail’e ettin feda kıldın halas
İshak nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Dinimde hakka sağ edüp hasmime galip olmadım
Efkârı nefsim hatk edüp feyz bulmadım ya Rabbena
Firavni yolunda engark edüp denizlere
Musa kerim hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Gufranım istirham edip leylü nehar ederiz ah!
Davut nebin hürmetine âzâde kıl ya Rabbena
Mevtüm hululünde bize hüsnü hıtam eyle nasip
İblise meydan vermeyip hıfzet bizi ya Rabbena
Ba’de-l vefat kabrimizi tevsî ile pür nur kıl
Münker nekire nutkumuzu âsâne kıl ya Rabbena
Emr-i adalet hükmiyle nar-i cahîme bizleri
İdhal edersen ne olur ehvalimiz ya Rabbena
Nar-i Cehîm galyan edüp selvet ederse bizlere
Halis Halil hürmetine Ya Rabbena Ya Rabbena
Cennet diyarında bize nimetlerin eyle nasip
Gılman-i ve Hurilerin âsâne kıl ya Rabbena
Yevme-l mezide ve sevap göster cemalin bizlere
Halis habib hürmetine Ya Rabbena Ya Rabbena
Haşrın gıyamında bize defteri ver sağımıza
Rıdvan hazin hürmetine Ya Rabbena Ya Rabbena
Cisri cehennemden bize salim geçir ya zelata
Cibril Emin hürmetine Ya Rabbena Ya Rabbena
Zikrettiğim peygamberan hem enbiyayı sâirân
Eyle salat ile selam cümlesine ya Rabbena
Bu nazmi eyledi eda Tahyurttaki Said geda
Teberrüken eylen eda razı ola sizden Hüda
Saçlı Baba’nın türbesi Kürkçüyurt köyünün Güneydoğusundaki Akpınar çeşmesinin bulunduğu tepenin üzerindedir. Kabrin üzerinde dört ayaklı bir beton honi şeklinde türbe ve yanında daha sonra yapılmış bir küçük mescit bulunmaktadır. Altınyayla ilçesinin Kürkçüyurt köyünde 1906 yılında doğmuş 1992 yılında vefat etmiştir. Asıl adı Mehmet Taşdemir olan Saçlı Baba Kürkçüyurt köyüne Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sofular köyünden gelmiştir. Babası Ahmet Taşdemir çoban olarak Kürkçüyurt köyüne gelmiştir. Dedeleri Türkmendir. Saçlı Baba olarak bilinmesinin nedeni uzun saçlı ve sakallı olmasıdır. Saçlı baba kendiside köyde yıllarca çobanlık yapmış daha sonraları Devlet Demiryollarında işçi olarak çalışmıştır. Daha sonra tekrar köye dönerek çobanlık yapmaya başlamıştır. Takriben 35 yaşlarında iken karısı doğumda ölmüş Mehmet Efendi kendiside o yıl keçi sürüsü güdüyorken Maraş’a bir keçi sürüsü götürmüş ve oradan Kabe’yi ziyarete gitmiş dört yıl süreyle orada kalmıştır.[36] Mehmet Efendi’nin ilk evliliğinden bir kız çocuğu olur. Mekke’de dört yıl kaldıktan sonra köye tekrar döner ve ikinci kez evlenir bu sefer bir oğlu olur daha sonra ölür. Mehmet Efendi’nin hiç erkek çocuğu yoktur. Hayatta bir kız çocuğu vardır. Mehmet Efendi hakkında kızı Elif Eminoğlu şunları söylüyor: “ Babam ibadet ehl-i bir insandı. Gece ibadetine çok önem verirdi. Hayatı boyunca para kazanmak için çalışmadı. Yaptığı işleri de hayır için yapardı. Kur’an-ı Kerimi çok okurdu. Damlaca mağarasında inzivaya çekilirdi. Toplumun düğün ve eğlencesine pek karışmazdı. Ömrünün yarısını Mekke’de geçirdi. Gıybetten ve dedikodudan çok sakınırdı. Kendisini ziyaret gelen herkese şu üç tavsiyeyi yapardı;
1-Evlatlarım siz her an Allah ile birlikte olduğunuzu bilerek hareket etmeye çalışınız. Çünkü biz Allah(c.c)’ı görmesek de Allah bizi muhakkak görüyor. Nerde olursanız olun doğruluktan asla ayrılmayınız.
2-Sevgili peygamberimizin buyurduğu gibi “Namaz dinin direğidir. Kim namazı yerine getirirse dini yerine getirmiş olur” Onun için asla namazınızı terk etmeyin.
3-Ölümü asla unutmayınız. Çünkü her nefis ölümü mutlak tadacaktır.Alemde ölümsüz hiçbir canlı yoktur. Ölümü ölmeden önce tatmak gerekir. ”[37] Mekke’ye bir çok sefer gitmiş ve orada yılarca kalmıştır. Orada tasavvufî eğitim almış bir miktar Arapça ve Hadis ilmi tahsil etmiştir. Saçlı Baba Nakşî tarikatına mensup, takva ehl-i bir derviş olarak bilinmektedir. Hayatı boyunca 43 kez Hacca gitmiştir ve ömrünün yarısını Kabe’de geçirmiştir. Halep’te bir Nakşî şeyhine bağlı olduğu biliniyor.[38] Saçlı babanın bir çok olağanüstü hareketi yani kerameti anlatılmaktadır. Kürkçüyurt köyünden hemen herkes onun bir kerametini anlatır. Birkaç tanesini aktarıyoruz.
1- “ Saçlı baba hayatı boyunca köprü, çeşme, yol yapımı ile uğraşmıştır. Bir gün yine köprü yapımı ile uğraşırken yoldan birisi geçmektedir. Bunu çağırır. “Ey oğul gel biraz yardım et” der. Yolcu traktörden iner gelir beş on dakika çalışır. Saçlı baba ona “ Al şu beş bin lirayı da git” der. Parayı verdiği kişinin o an beş bin liraya ihtiyacı olduğu için bu olay karşısında hayretler içerisinde kalır. Fakat parayı almak istemez. “Hacı amca sen Allah için çalışıyorsun bu parayı almam” der. Saçlı baba “eğer ben Allah için çalışıyorsam, Allah bana verir” diyerek kızar. O anda oradan geçen birisi arabadan iner ve Saçlı Baba’ya köprü inşaatında kullanması için beş bin lira verir.”[39]
2- “ Kürkçüyurtlu birisinin çocuğu Sivas’ta okumaktadır. Saçlı baba yatsı namazı çıkışı ona derki; “ Yarın Sivas’a git de oğlunu ziyaret et” bu kiş sabah Sivas’a gider oğlunun okuluna ulaştığında bir de ne görsün oğlu henüz yeni kaza geçirmiş ve çok ağır hastadır.”[40]
3- “ Saçlı Baba vefatından kısa bir süre önce Kayseri’de hastalanmıştır. Sivas’tan bazı yakın dostları telefon açıp oraya gelmek istediklerini söyler. Saçlı baba da “siz gelmeyin Perşembe günü ben geleceğim” der. Tam Perşembe günü cenazesi gelir.”[41]
4- “ Saçlı baba mübarek aylarda bazan Damlaca Mağarasında inzivaya çekilerek birkaç gün ibadet ve zikirle meşgul olur. Yine bir kış ayında inzivada iken çok şiddetli bir kış olur. Kar ve fırtına o kadar şiddetlidir ki göz gözü görmez. Kar mağaranın ağzını kapatır. İki tane köpek gelerek mağaranın ağzını açar ve Saçlı babanın önüne düşerek köye kadar yol gösterirler.”[42]
5- “Saçlı baba köprü, çeşme vb. hayrat yaparak bunun parasını bir zenginden alıp, o parayla tekrar başka bir köprü yapar. Bir yaşlı kadın oğluna ısrar ederek bir hayrat satın almasını ister. Oğlu da o anasına “bu şeriata uyuyor mu bakalım diyerek vaz geçirmeye çalışır.” Biraz sonra Saçlı babayla karşılaşır ve “Nasılsın hacı baba iyimisin?” der. Saçlı baba da ona “Ne yapalım işte bol bol şeriata aykırı iş yapıyoruz” diyerek cevap verir.”[43]
6- “Hacca giden bir kişinin pasaportunun süresi dolar. Türkiye’ye dönmek istiyor fakat dönemiyordur. Bir gün Saçlı baba ile karşılaşır. Saçlı Baba ona “Niçin Türkiye’ye gitmiyorsun” der. O kişi de “Saçlı baba pasaportumun süresi doldu” diye cevap verir. Saçlı baba “Evlat sen git sana pasaport mu soran var” der. Bunun üzerine yola koyulur. Polisler yolda pasaport kontrolü yaparken herkese sorar bu kişiye sen geç diyerek, hiçbir şey sormaz.[44]
7- “Kürkçüyurt köyünden ayağı sakat olan bir kişi bir düğüne gitmiş, düğünde gençler halay çekmişler bu sakat genç kendisi halay çekemediği için çok üzülmüş ve düğünden gelirken çeşmede su içiyormuş tam o sıra Saçlı baba oradan geçiyormuş bu kişiye şöyle seslenmiş “ Ey Süleyman sen niçin üzülüyorsun halay çekemiyorum diye oğul bunların hepsi Allah’tandır. Sakın üzülme”[45]
8- “Saçlı Baba Kayseri’de hasta yatıyor iken ibicekli bir kişi onu ziyaret eder ve derki “Hacı baba gel bizim taksiyle köye gidelim” Saçlı baba ona, “Sen git oğul ben Perşembe günü pikap ile geleceğim” der ve dediği gün bir de bakar ki Saçlı babanın cenazesi bir pikap ile çıkar gelir.”[46]
Saçlı Baba ile ilgili Altınyayla çevresinde yüzlerce olağanüstü olay anlatılmaktadır. Saçlı Baba halk arasında takvası ve ihlası ile bilinen samimi bir veli’dir. Birçok kerameti anlatılmaktadır. Şu an kabri Kürkçüyurt köyünde kendisinin yaptığı Akpınar çeşmesinin tepesindedir. Sonradan buraya bir mescit ve kümbet yapılmıştır. Sivas’ın bir çok yerinden hatta Ankara, İstanbul, Erzurum gibi büyük şehirlerden özellikle hafta sonları gelip kabri ziyaret ediyorlar. Burada namaz kılıyorlar ve dua ediyorlar. Burada horoz kurbanı ve mum yakma adetine pek rastlanmıyor. Zaten bu tür adetler yöre halkı tarafından batıl inançlar olarak bilinmektedir. Yöre halkı H.Mehmet Efendi’nin ölümüne çok üzülmüştür. Bazıları onun için şiirler söylemişlerdir. Bu şiirlerden bir tanesini örnek olarak buraya alıyoruz. Kürükçüyurt köyündenHatip(İsmail) Atalay, Saçlı Baba için şunları söylüyor:[47]
“Mezarın yüksekte Mekke’ye bakar,
Diktiğin kavaklar Zikre çıkar,
Caminin hizmeti hep sana bakar
Mezarına nurlar dolsun Hacı Emmi
Mezarın da Ak Pınar’ın başında
Diktiğin kavaklar senin karşında
Dervişler cenazenin peşinde
Mezarına nurlar dolsun Hacı Emmi
Yolları yaptın çeşme akıttın
Dağların başına kaavaklar diktin
Mevlanın yoluna göz yaşı döktün
Mezarına nurlar dolsun Hacı Emmi
Dünya malında da servetin yoktur,
Servetin elbisen hayrın çoktur,
Yıkılmış köprüler yapanı yoktur
Mezarına nurlar dolsun Hacı Emmi
Hücreye girdin yastığın taştan
Aşık Hatip söyle sen de bir destan
Köyün Kürrkçüyurdu hepsi yasta
Mezarına nurlar dolsun Hacı Emmi
Efkâri baba Altınyayla’nın Deliilyas kasabasında yaşamaktadır. Asıl adı Hacı Demirel’dir. Efkârî Hacı Demirel’in mahlasıdır. Aynı zamanda Efkari baba şiir ve kaside de söylemektedir. Maalesef Efkâri’nin yazılı hemen hiçbir şiiri yoktur. Fakat kendisi şiirlerini Aşık Murat Çobanoğlu’na verdiğini söylüyor. Efkâri baba 1335 yılında Deliilyas kasabasında dünyaya gelmiştir. Ana adı Mevlüde babasının adı Ömer olarak nüfusta kayıtlıdır. Efkâri’nin üç erkek iki kız olmak üzere beş çocuğu vardır. Efkâri baba son üç yıldır yürüyemez bir halde evde oturmaktadır. Bu durumdan kendiside rahatsız olduğunu bildirmektedir.
Efkari baba kendisinin müstakil olduğunu yani hiçbir tarikata bağlı olmadığını fakat İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi ile sağlığında sık sık görüştüklerini iddia etmektedir. Bir çok kimse Efkâri baba’nın hızır(a.s) ile görüştüğünü onun şeyhinin Hızır(a.s) olduğunu iddia ediyor. Hatta bir çok insan Efkâri babanın uçtuğunu iddia ediyor. Onun diğer bir adı da Hacı Mekke’dir. Altınyayla ve çevresinde yaşayan insanlar onu Hacı Mekke olarak tanırlar. Bir çok kimse de onun için Mekke Kuşu demektedir. Efkari’ye bu lakabların takılmasının sebebi Hacca giden bir çok insanın onu Hacca gitmediği halde orada gördüğünü iddia etmesidir. Çevreden bir çok insan onun Kabe’de gördüğünü iddia etmektedir. Hatta bazı kişiler onu uçarken gördüğünü iddia etmektedir. Halk arasında bu tür söylentilerin çoğalması ona “Hacı Mekke” denilmesini sağlamıştır. Efkari Baba’nın bir çok şiir ve kasidesi olmasına rağmen maalesef elimizde hemen hiçbir yazılı belge yoktur. Sadece şu beyt onun Efkâri olarak anılmasını sağlamıştır.
“Tonus dağlarında aranıyorum
Yitirdim eşimi bulamıyorum
Bugün efkarlıyım gülemiyorum”
Efkari Baba Altınyayla ve çevresinden hemen her köyden ziyaret edilmektedir. Kendisini ziyaret edenlere değişik nasihatlerde bulunmaktadır. Kendisini ziyarete gittiğimizde bize şu tavsiyelerde bulundu: “ Görevinizin kıymetini bilin. İşinizi sağlam tutun. Her insana bir örnek lazım. Yani numune lazımdır. İnsanlara yaşantı gerekir. Tebliğ vazifesi en önemli görevdir. Bir onbaşı emrindeki erlerin ahlakı ve tabiatı ile ilgilenmelidir. İlm-i hal ve tefsir kitaplarıyla uğraşmak gerekir. Allah (c.c) her insana
Umûru dünyada bakî ukbâda
İlm-i salih-zümre-i salih ve iyilik nasip eyleye”
Bize bu nasihatlerde bulunan Hacı Mekke kendisini ziyarete giden herkese farklı tavsiyelerde bulunuyor. Efkari baba halk arasında tasavvuf ehl-i, gönül erbabı, ermiş bir zat olarak biliniyor ve halk arasında bir çok kerametinden bahsediliyor. Deliilyaslı bir çok kimse Efkari Baba’nın İslam ilimleri tahsili yapmadığını fakat özellikle kış aylarında Davullu Dede’ye giderek sürekli kuran-ı kerim okumakla meşgul olduğunu söylüyor.[48] Altınyayla ve çevresinden bir çok insan Efkari Baba’yı sürekli ziyaret ediyor. Genellikle Efkari Baba’nın duasını almak ve ağrı ve sızılar için yel ipliği bağlatmak için ziyaret edilir. Askere gidenler dua almak için giderler. Yurt dışına gidenler de dua alıp manen yardımcı olduğuna inanıyorlar. Efkarî Baba 2000 yılında vefat etmiştir.
Devletli dede olarak bilinen ziyaret mekanı Altınyayla ilçesine uzaklığı 3 km olan Gümüşdiğin köyündedir. Devletli dede yatırı bundan yirmi yıl öncesine kadar kimse tarafından bilinmiyor iken Gümüşdiğin köyünden yaşlı bir kadın bir rüya görüyor ve rüyasında yaşlı bir dede bu mekanın temiz tutulmadığını bunun için bu yerin sahibinin başına bir bela geleceğini söylüyor. Hatta söylenene göre bu yerin sahibinin iki oğlu genç yaşta ölüyor. Daha sonra bu yerin sahibi Ali Tekin burayı küçük bir daire şeklinde çeviriyor ve içerisine bir ağaç dikiyor.[49] Eskiden burada mübarek gecelerde bir ışık yandığını söylüyorlar. 30-40 yıl önceleri yaşlı bir kadın buraya akşamları bir ibrikle su koyarmış sabah vardıklarında suyun bittiğini görürlermiş diye anlatılıyor.[50] Devletli Dede yatırında medfun olan kişinin kimliği hakkında hemen hiçbir bilgi mevcut değil, sadece burada yatan kişinin Osmanlı döneminde yaşamış bir zat olduğunu ve burada o zamanlar Gümüşlü han isminde bir han bulunduğunu bu handa hizmet eden tarikat ehl-i bir zat olduğunu iddia edenler var.[51] Devletli hakkında sadece bir tane rivayete ulaştık, anlatıldığına göre Devletli Dede, bir gün tandırlığın başında oturuyor iken içerisinden , “Keşke param olsa da Hz. Peygamberin mübarek kabrini ziyaret etsem, bir kez olsun Hacca gitsem” diye içinden geçirmiş, Tandırlıkta uyuya kalmış, daha sonra rüya görmüş, rüyasında “oturduğun yeri kaz orada altın var” demişler. Oturduğu yeri kazmış ve gerçekten bir küp altın bulmuş bu parayla birkaç kez Hacca giderek, Kabe’yi ziyaret etmiş.[52] Çevre köylerden özellikle son on yıl içerisinde bir çok kişi burayı ziyaret ediyor. Bu ziyaretler genellikle şu nedenlerle gerçekleşiyor;
1- Her türlü rahatsızlığı olanlar burayı ziyaret ederek dua ediyor. Burada karşılaştığı insanlara şeker, bisküvi vb. yiyecekler dağıtıyor.
2- Özellikle çocuğu olmayanlar, kafası ağrıyanlar, dizlerinde ağrı bulunanlar burayı ziyaret ederek kabrin içerisinde on dakika uyuyarak daha sonra iyileşiyor.
3- Hatta bazı kimseler sakat kuzuları ve çocukları burada yatırıyor ve daha sonra dua ederek buradan ayrılıyor.[53]
Arap dede Şarkışla ile Altınyayla ilçeleri arasında askeri radar sisteminin bulunduğu yüksek bir tepede bulunuyor. Arap dede hem Alevîler, hem de Sünniler tarafından ziyaret edilen bir adak yeridir. Bu mevkie radar sistemi kurulmadan önce bir çok akşam burada ateş yandığını iddia eden bir çok kişi ile karşılaştık. Hatta ilk kez radar kurulurken Arap dedenin kabri kaldırılmak istenmiş. Fakat kazı yapan greyder arızalanmış. Bu emri veren rütbeli subay da hastalanmış ve bundan vazgeçerek etrafını çevirip ziyaret haline getirmişler. Şimdi çocuğu olmayanlar ve çeşitli dilekleri olanların burayı ziyaret ettiği biliniyor. Altınyaylalı bir kadın ziyaret ederek siyah bir tavuk kurban etmiş. İçinden de ikiz çocuğunun olmasını istemiş ve ikiz çocuğu olmuş. Özellikle Kadir Gecesi ve diğer mübarek gecelerde burada ışık peyda olduğunu bir çok kişi gördüğünü iddia ediyor.[54]
Küpeli Baba ziyareti Sivas’ın küpeli köyündedir. Küpeli köyü Altınyayla ilçe olduktan sonra iki yıl Altınyayla’ya bağlı kaldı. Fakat daha sonra Ulaş ilçesine bağlanmış ve halen buraya bağlı bulunuyor. Buraya almamızın nedeni Küpeli köyü Altınyaylaya çok yakın olduğu için burası Altınyaylalılar tarafından çok ziyaret ediliyor. Zaten Küpeli köyü de ismini bu yatırdan alıyor. Küpeli Baba’nın halk arasında yedi kardeşi olduğuna inanılıyor. Bunlar Arap Dede, Davullu Dede, Haşahaşî Baba vb. Altınyayla çevresindeki birkaç ziyaret yerleridir. Küpeli Baba ile ilgili birkaç değişik rivayet anlatılmaktadır. Birine göre: “Doğuda-muhtemelen Horasan’da- keramet sahibi üç kardeş varmış; Bunlardan biriis kardeşlerini yanına çağırarak:
-Gelin biz bu yürüyen dağları takip edelim. Dağ nerede durursa, orada eğleşip ömrümüzün geri kalanını orda geçirelim. Demi kardeşleri de kabul etmişler.Yola çıkmışlar yürüyen dağları takip ederek, Anadolu içlerine kadar gelmişler.Geldikleri yerlerde Sivas’ın Tecer Dağının uzantısı olan bölgelermiş. Bunlar Tecer dağına geldiklerinde dağın bittiğini durduğunu görmüşler. Üç kardeş dağın zirvesine çıkmışlar. Bakmışlarki her taraf ayaklarının altında. Buradan görülmedik yer yok. O vakit demişle ki: -Yahu bu nasıl Teccal dağmış bize her tarafı gösteriyor. Yine üç kardeşten biri
“-Biz buradan ayrılalım. Her birimiz bir yöne taş atalım taşlar nereye düşerse bizde oralarda yaşayalım” demiş. Bu taşlardan biri Tekke köyü yakınlarına bir diğeri Acıyurt köyüne, diğeri de Küpeli köyünün yakınlarına düşmüştür. Bu efsaneyi kendisi Acıyurtlu olan Doğan Kaya derlemiştir. Sanıyorum bu efsane hemen her köyde kendi çevresiyle ilgili olarak anlatılmaktadır. Kaya’ya göre, taşı Acıyurt tarafına düşen kardeş şimdi “Çamdede” ismiyle anılmaktadır.Mezarının olduğu yerde çam var imiş buraya çeşitli dilek dilemek için giderler ve bu ağaca dilek dileyerek , burada kurban kesip ağaca çaput bağlıyorlar.[55]Ayrıca Doğan Kaya, Küpeli baba hakkında şu iddialarda bulunuyor: Küpel Baba’nın XVI: asırda veya daha önce yaşadığı hükmüne varabiliriz. Küpeli’nin bir Bektaşî olduğu düşüncesine kapılmaktayız. Bu durumu Küpeli hakkındaki fikirlerimi mütala ettiğimizde onun Bektaşî Dedesi olabileceğini de ileri sürdüler. İbrahim Aslanoğlu’nun da belirttiği gibi; muhtemelen Küpeli Hacı Bektaş’ın halifelerinden olabileceğini de düşünebiliriz.” Bu bilgilerin doğruluk payı şüpesiz ki tartışılır. Fakat şunları söyleyebiliriz ki ; Anadolu’da şu an ziyaret olarak bilinen yerlerdeki zatların çoğunluğu Anadolu Erenleri dediğimiz, Türklerin ilk olarak Anadolu’ya göç edişlerinde Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında çok büyük etkileri olan tasavvuf ve tarikat ehl-i özellikle Pir-i Türkistan Ahmet Yesevî’nin yetiştirerek Anadolu’ya bizatihi görevlendirdiği züht ve takva sahibi olağan üstü haller gösteren kişilerdir. Bu zatların hemen hepsinde Ahmet Yesevi’nin yani Ehl-i Beyt sevgisinin izleri vardır. Çünkü Türkler Orta Asya’da İslamı bildiğimiz gibi Emeviler’in önünden kaçan Hz. Ali sevgisini benimsemiş ve Ehl-i Beyt taraftarı insanların öncülüğünde kabul etmişlerdir. Bu nedenle Anadolu’daki hemen her toplulukta Ehl-i beyt sevgisinin ayrı bir yeri vardır. Anadolu’ya islam dinini ilk girdiği yıllarda bütün Anadolu’nun her yerinde Babaî, Torlak, Işık, Abdal, Kalenderî adı verilen başları cavlak, kulakları küpeli, hırpani kılıklı bir çok derviş dolaşıyordu. Ayrıca bu dervişlerin Sivas ve çevresinde çok fazla olması iddiamızı güçlendirmektedir.[56] Bu dervişler sadece ibadet ve riyazet ile meşgul oluyorlar kim ne verirse onu yiyorlar bazende dıştan kınanmak için islamda haram olan işleri yapıyorlardı. Küpeli Baba’nın da bu gruplardan olabileceği ihtimali yüksek olsa gerektir. Yani büyük ihtimalle küpe taktığı için bu isimle anılır olmuştur. Küpeli Baba hakkında halk arasında şöyle bir rivayet daha bilinmektedir: “ Davullu Dede’nin Küpeli’nin kardeşi olduğunu daha önce zikretmiştik. Rivayete göre, bir gün Küpeli Baba’yı bir grup eşkıya sıkıştırmış ve dövmeye başlamıştır. Çok zor durumda kalan Küpeli o zaman “ Ya Kardeşim yetiş demiş. O zaman Davullu Dede buradan bir taş almış ve Küpeli’ye atmış bu taş Küpeli Baba’yı dövenlerin hepsini de öldürmüş ve Küpeli de kurtulmuş. Söylentiye göre bu taşın izi halen Küpeli Baba’nın kabrinin yanında bellidir.” Şu an Küpeli Dede’nin kabri de define avcılarından nasibini almıştır. Kabri ziyarete gidenlerin ilk karşılaştıkları şey darma dağınık bir taş yığınıdır.
Boz dede yatırı, diye bilinen ziyaret yeri Serinyayla köyünün, hemen yanı başındaki boz renkli bir tepedir. Serinyayla köyü bu tepenin dibinde kurulmuştur. Boz dede, denilen yerde şu an asfalt çalışmaları için mucir taşı çıkarılmaktadır. Sanıyorum Boz dede Türk kültüründeki dağ kültüne bağlı bir adak yeridir. Eski Türler, dağların Tanrı makamı olduğuna inanırlardı. Dağlara mübarek, mukaddes, büyük ata, büyük hakan.....anlamlarına gelen sıfatlar verirlerdi. Her boyun ve her oymağın kendisine mahsus mukaddes (ıduk) dağı bulunduğu gibi, boylardan kurulan büyük birliklerin de müşterek mukaddes dağları vardır.[57] Boz dede Arap dedenin kardeşi olarak kabul edilir. Boz dede yatırına genellikle gelecekle ilgili idealleri olanlar gider ve horoz cinsinden şeyler kurban edilir. Çevredeki bütün evliyaların Perşembe günü akşamı buraya toplandığına inanılır. Boz tepenin taşlarının uğurlu olduğuna inanılıyor. Ve uğur olarak kullanılıyor.[58]
Davullu Dede Serinyayla köyünün eteklerine oturduğu Yalçı kayalıklarının üstünde daha içerilerde bir yerdedir. Davullu dede, davul şeklindeki kaya parçalarının üst üste yığılmasıyla oluşmuş bir taş yığını şeklindedir. Davullu dedenin de Arap dede ve Boz dedenin kardeşi olduğuna inanılıyor. Bu yatırlarda yatan evliyaların olduğuna inanılıyor. Hatta bunların Horasan Erenleri yetmiş evliyadan bir kaçı olduğuna inanılıyor. İnanışa göre Davullu dede Müslümanlar ile ecnebiler savaşırken askeri galeyana getirmek için Osmanlı’daki mehteran bölüğünün yaptığı gibi davul çalar ve tekbir sesleri getirirmiş.Yani askerleri savaşa motive etmeye çalışırmış.[59] Davullu dede yatırı Eski Türklerde ki Taş kültüne bağlı bir inanç olması gerekir. Yoksa davullu dede ve Boz dede gibi yatır olarak kabul edilen yerlerde herhangi bir mezar ya da ev yoktur. Davullu dede’yi de Altınyayla’da ki Topakkaya gibi çocuğu olmayanlar ziyaret ederek horoz kurban ediyorlar. Çocuğu olmayan kadının boynuna bir yular geçirerek sekiz- on sefer kayanın etrafını dolandırıyorlar. Bir açıdan çocuğu olmayan kadını evliyaya emanet etmiş oluyorlar. Bu ziyaretten sonra çocuk olursa adını oğlan ise “Kaya” kız ise “Satı” koyuyorlar. Davullu dede köye uzak ve yolları da bozuk olduğu için çoğunlukla yaz aylarında ziyaret ediliyor.
Kumlu baba yatırı Güzeloğlan köyü ile Başyayla köyü arasındaki Burnun arkası mevkiinde bulunmaktadır. Bir grup taş yığını bulunmaktadır. Kumlu babanın kimliği hakkında hemen hemen hiçbir bilgi mevcut değildir. Kumlu Baba’nın Horasan erenlerinden biri olabileceği tahmin ediliyor. Burasını ziyaret etmek için çevre köylerden bir çok insan geliyor ve özellikle bayramlarda ve yağmur duası edildiğinde burası ziyaret ediliyor.[60] Kumlu Babanın şehit olduğuna inanılıyor. Hatta bazı kişilerin rüyasında burada bir asker gördükleri söyleniyor. Kanaatimizce burada yattığına inanılan kişi Anadolu Erenleri olarak tarihte geçen Geyikli Baba, Barak Baba, Resul Baba gibi Anadolu’nun müslümanlaşmasında geceleri sabahlara kadar ibadet edip gündüzleri Allah yolunda cihat eden evliyalardandır. Hatta Selçuklu Devleti sınır boylarına bu tür dervişler için “ribat” adı verilen tekkeler yapıyordu. Bu tekkeler bir veli tarafından yönetiliyordu. Aynı zamanda bu veli zat müritleriyle beraber bu ribatın çevresindeki toprakları ekip biçerek yerleşim merkezi haline getiriyordu. Bunlara diğer bir adla “Kolonizatör Türk Dervişleri” denilmiştir.
İskender dede ziyareti Altınyayla’nın Deliilyas kasabasındadır. Genellikle burası “Dede” olarak biliniyor. İskender Dede’nin bulunduğu yere Bostanbaşı mevkii denilmektedir. Buraya genellikle Deliilyaslılar ziyarete gelmektedir. Burada bir evliyanın yattığına inanılmaktadır. Burası Deliilyas’ın en yüksek noktasıdır. Tepenin arkasındaki çukurda mezar şeklinde bir taş yığını bulunmaktadır. Bu taş yığını buraya gelen kişilerin attığı taşlardan oluşmuştur. Burayı ziyaret edenlerin şöyle bir inancı vardır. Burayı ziyaret edenler bu taş yığınına ailesinin fert sayısı kadar taş atarlar. Eğer ailesindeki fert sayısından bir tane eksik taş atarlarsa o kişinin ailesinden bir kişi ölür. Veya da bir taş fazla atarsa bu sefer de ailesinde bir kişi artar. Yani yeni bir çocuk dünyaya gelir. Deliilyaslı bir kişinin anlattığına göre bir gün burayı ziyaret etmiş ve “ Eğer gerçekten evliya bir kişi isen ben işsizim. Bana himmet et de iş bulayım. Yok eğer evliya değilsen ben burasını kazacağım, define arayacağım” demiş. Bu kişi daha sonra rüyasında bur mezarın alt tarafında yeşil giysili bir kişinin abdest aldığını görmüş ve daha sonra birkaç gün içerisinde bir devlet dairesinde işe girmiş.[61] Yani halk tarafından burada bir evliyanın yattığına inanılıyor. Kanaatimizce burası da diğerlerinde olduğu gibi Eski Türk inançlarındaki taş kültüne bağlı bir“düşek” ziyaretidir.
Taş kesen olarak bilinen kutsal ziyaret yeri Serinyayla köyünün Kuzey-Doğusunda Karalar köyüne yakın bir mevkide bulunmaktadır. Ulaşım imkanının zorluklarından dolayı birkaç sefer gitmek istediysek te maalesef gidip görme imkanımız olmadı. Zaten oraya gidip çıplak gözle gören insan sayısı da çok fazla değil ama yine de özellikle yaz aylarında gidip ziyaret edenler ve orada adadığı kurbanı kesenler varmış. Taş kesen, ziyareti de kanaatimizce Eski Türklerdeki, kaya kültüne bağlı kutsal bir mekandır. Anadolu’daki bir çok kayalar ve taşlar Anadolu Türk efsanelerinin kaynağını teşkil eder. Kayaların üzerindeki çeşitli izler ve çukurlar efsaneleriyle birlikte birtakım yatırlara ve kahramanlara mal edilmektedir.[62]
Taş Kesen yatırının da herhangi bir kabir yoktur. Davullu de ve Topakkaya gibi kutsal bir taş yığınıdır. Taş kesen’in çok ünlü bir efsanesi vardır. Efsaneye göre çok eski zamanlarda bu mevkide bir çoban koyun güdüyormuş. Koyunları susuz kalmış bu mevkide su yokmuş. Çoban Allah’a şöyle dua etmiş “Allah’ım koyunlarım susuzluktan kırılacak(ölecek) eğer burada bir su verir de, koyunlarımı kurtarırsan sana bir kara, bir de ak koç kurban edeceğim” der. Bu duadan az bir süre sonra oracıktan bir su fışkırmış. Çobanın koyunları sulanarak ölmekten kurtulmuş. Çoban hemen oturmuş. Paltosunu çıkararak iç giysilerinden bir siyah bir de beyaz Bit çıkarmış ve Allah’ım sana vaat ettiğim kurbanı kesiyorum diyerek öldürmüş. Rivayete göre çoban ve koyunları hemen oracıkta taş kesmiş. Halen uzaktan bakıldığı zaman çoban yanında köpek ve koyun sürüsü taş kesmiş olarak durmaktadır.[63] Bu taş kesen çoban ve sürüsü etraf Sünni köylerde de sürekli anlatılmaktadır. Sünni köylerden de burayı ziyaret edenler vardır. Bunun yanında bu mevkide küçük taş yığınlarından ibaret bir çok düşek mevcuttur. Bu taş yığınlarının bulunduğu yerlerden Hacı Bektâşi Veli gibi büyük evliyaların geçerken uğradığı buralarda konakladığına inanılıyor. Hızır (a.s)’ın da bu düşekleri sürekli ziyaret ettiğine inanılıyor. Taş kesen ziyaretine gelenler çok çeşitli dilek ve istekleri için burayı ziyaret ediyorlar. Burada horoz kurbanı kesip Allah’tan ne istiyorlarsa onu içlerinden geçiriyorlar. Özellikle sakatlıkları olanlar, doğum sancısı çekenler ve çocuğu olmayanlar burasını ziyaret ederler.[64]
Kara Tonus dağı Altınyayla ilçesinin Güneyinde bir hat boyunca uzanan dağlardır. Kara Tonus yatırı olarak bilinen yerde herhangi bir mezar yoktur. Kara Tonus dağının tepesinde bir çukurda çevresi siyah taşlarla çevrili küçük bir alandır. Özellikle 20-30 yıl önce burasını Altınyayla ve çevresindeki köylerden bir çok kişi burayı ziyaret ediyormuş. Fakat şu an pek az insan ziyaret ediyor. Burada yatan kişinin de Ebu Gays Haşhaşi babanın kardeşi olduğuna inanılıyor. Burayı ziyaret edenler genellikle yanlarında boncuk, iğne ve renkli çaput parçaları götürüyorlar. Bu parçaları taşların arasına atarak herhangi bir dilek tutuyorlar. Tutulan bu dileğin kabul olacağına inanılıyor.[65] Tahyurtlu Said Efendi yağmur duası yapacağı zaman köylüleri toplayarak Kara Tonus yatırında dua edermiş. Tahyurtlu bir kişi burasını hazine var diye kazarak dağıtıyor. Daha sonra kendi öz oğlu tarafından vurularak öldürülüyor.[66]
Topakkaya Altınyayla ilçesinin güney-doğusunda çıkış noktasında bulunan yuvarlak bir kaya parçasıdır. Topakkaya Altınyayla ilçesinde kutsal kabul edilen mekanlardan birisidir. Topakkaya’nın içerisi hafifi oyulmuş gibidir. Topakkaya Altınyaylalılar tarafından 15-20 yıl önceleri daha çok ziyaret ediliyormuş fakat burayı daha önceleri doğum,sara vb. nedeni belli olmayan rahatsızlıklar için ziyaret ediliyorken günümüzde bu tür rahatsızlıkların nedenlerinin tıbben tespit edilmesiyle halk buraya daha az ziyaret etmeye başlamıştır. Topakkaya’yı daha çok çocuğu olmayan kadınlar ziyaret eder. Kadınlar toplu halde Topakkaya’yı ziyaret ederek çocuğu olmayan kadının boynuna bir at yuları takarak kayanın etrafını birkaç kez dolandırırlar buna “kadını satmak” denir. Daha sonra götürdükleri horozu kurban ederler ve bu horozun etiyle köfte yaparlar ve yerler eğer bu satma olayından sonra çocuğu olmayan kadının oğlu olursa adı, “kaya” eğer kızı olursa “satı” konulur.[67] Bazı kişiler Topakkaya’nın altında bir evliyanın medfun bulunduğunu ve bu evliyanın taki Selçuklu devleti zamanında yaşamış Anadolu Abdallarından’dır. Bazı kişilerde burada evliya mezarının olmadığını iddia ediyor.[68] Kanaatimizce burası da eski Türk inançlarına bağlı bir kaya kültüdür. Daha öncede bahsettiğimiz gibi Eski Türkler büyük dağlara, kay parçalarına ve taşlara kutsallık atfediyorlardı. Bunları kutsal bilerek bunlardan çeşitli dilek ve isteklerde bulunuyorlardı.
Kara ziyaret yatırı, Altınyayla ilçesinin Kürkçüyurt köyündedir. Kürkçüyurt köyünün Güneyindeki dağa da adını vermiştir. Kara ziyaret yatırı bu isimdeki dağın tam tepesindedir. Etrafı küçük taşlarla çevrili olan bu ziyaret yeri özellikle 20-30 yıl önceleri Kürkçüyurt ve ve çevre köylerden gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmekteydi. Fakat şu an çok fazla ziyaret edilmemektedir. Aynı tepenin üzerinde bulunan daha önce bahsettiğimiz Saçlı baba yatırı daha çok ziyaret edilmektedir. Önceleri bu ziyaret yeri çevre köyden gelenler tarafından çok ziyaret ediliyordu. Kara ziyaret yatırı hakkında hemen hemen hiçbir efsane mevcut değildir. Bazı şeyler bilenlerin vefat ettiğini köylülerden öğreniyoruz. Fakat burada daha önce bir Ermeni yerleşim merkezinin olduğu ve bir de Ermeni mezarlığının bulunduğu biliniyor. Kara ziyaret’i ziyaret edenler genellikle çocuğu olmayanlar ve hasta olanlardır. Kafası ağrıyanlar başlarına taktıkları eşarplarını ya da şapkalarını buradaki taşlara sürerler ve daha sonra başlarına takarlar bu şekilde hareket edince sıhhat bulduklarına inanıyorlar. Daha önceleri Kürkçüyurt, Harmandalı, Taşlıhüyük ve Mutubey köylüleri yağmur duası için buraya çıkarak kurban kesip dua ediyorlarmış, Fakat birkaç yıldır bu dua için Saçlı Baba ziyaret ediliyor. Özellikle çocuğu olmayanlar burayı ziyaret ederler ve dilek dilerler ki “ eğer bir oğlum ya da çocuğum olursa burada üç köyle görüş yapacağım” diyerek. Dilek dileyen kişinin eğer çocuğu olursa yada oğlu olursa kurban olarak ne dilediyse bir koyun, koç, keçi, horoz, tosun vb. şeylerden onu alarak birkaç köye davetçi göndererek Kara Ziyarete çıkarlar. Genç kız ve erkekler bu kurbanı keserek bu eti pişirerek pilav ya da çiğ köfte yaparlar. O gün akşama kadar eğlenirler bu güne “görüş günü” denir. Görüş gününe genellikle her köyden gelen davetliler katılırlar.
Ziyaret Tepesi Deliilyas kasabasının merkezindedir. Ziyaret tepesi, Deliilyas Belediyesi’nin tam karşısındaki küçük bir tepeden ibarettir. Deliilyas kasabasında bu nevi küçük tepelerden birkaç tanesi ziyaret yeri olarak biliniyor. Bu ziyaret yerlerine halk arasında “Dede” deniliyor. Bu mekanlarda Allah dostu, büyük evliyaların yattığına inanılıyor. Bu tepenin üzerinde daha önceleri mezar, kabristan, türbe vb. hiçbir şey yok iken 1999 yılında Deliilyas Belediyesi burasını demir bir çift ile çevirmiştir. Tepenin üzerine 4.5 m uzunluğunda 2 m eninde bir mezar yeri çevrilmiştir. Bu demir çubuklarla çevrili yerin sağ tarafı da dikenli tellerle çevrilmiş ve içerisine çam fidanı dikilmiştir. Burada yatır olduğu, yatan kişinin kim olduğu, ne zaman gömüldüğüne dair hemen hiçbir bilgi mevcut değildir. Sadece Efkâri baba mahlasıyla şiir söyleyen halk arasında da Hacı Mekke(Mekke Sıçanı) olarak bilinen yaşlı amca burada iyilerden birisinin yattığını, bunu birkaç kişinin rüyasında gördüğünü hatta bazı kişilerin burada ışık yanarken gördüklerini söylüyor. Hatta bir yaşlı kadın buraya önceleri ibrik ile su koyuyormuş ve sabaha kadar bu su bitiyormuş, söylenceye göre, burada yatan kişi bu su ile abdest alarak sabaha kadar namaz kılıyormuş. Burası da diğer ziyaret yerleri gibi hastalar, dilek diyen genç kızlar ve yaşlılar tarafından ziyaret edilerek burada dua okunuyor. Bazı kişiler daha önceleri burayı ziyarete gelenlerin burada sara, kekemelik, ayak sakatlığı vb. çeşitli hastalıklara çare bulduğunu iddia ediyor.
Ocak inancı başlı başına bir konu olmasına rağmen biz ayrı bir başlık altında incelemediğimiz için ziyaret yerleri başlığı altında incelemeyi uygun bulduk. Ocak, belirli bir hastalık tedavisi ile iştiğal olunan ailedir. Bu ailenin bir takım belirli hastalıkları tedavi etmekle uğraşan, bireyine veya bireylerine “ocaklı” veya “ocak” adı verilir. Ocak kabul edilen kimseye bu tedavi edebilme kudreti, eğitim-öğretim yoluyla mümkün olmayıp ancak kan yoluyla geçer. Yani ocaklı olmak ırsidir. Bir şartla ki o da ocak olanın ailelerin el vermesidir.[69] Buna halk arasında avsunlama(Efsunlama) da denilir. Ocaklı kişi ya götürülen bir miktar suyu ya da tuzu okuyarak hasta kişiye verir. Daha sonra okunmuş olaan bu su ya da tuz yiyeceklere katılır. Çağımızda ocak inancı, bütün Türkiye’de olduğu gibi Altınyayla ve Sivas çevresinde de eski zamanlardaki fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmiştir. Bilindiği gibi ocak inancı halak hekimliğinin bir parçasıdır. Halkın, tıbbî yöntemlerin ve hastanelerin günümüzdeki kadar gelişmediği zamanlarda dertlerine , hastalıklarına , acı ve sıkıntılarına kendi yerel imkanlarıyla ürettikleri çarelerdir. Hepimizin bildiği gibi artık tıp hemen her hastalığa çare bulma aşamasındadır. Bu nedenle tabii olarak ocaklarda eski güçlerini ve halk arasındaki etkilerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Buna rağmen bir çok köyde halen bir çok insan hastalıklarına çareyi ocaklarda aramayı sürdürmektedir. Halen fonksiyonunu kaybetmeyen ocaklarda vardır. Altınyayla ve çevresinde ocak inancı çok güçlü değildir. Veyahut çok zayıflamıştır. Özellikle “yel ocağı” ve “derma ocağı” halen yaşamaktadır. Yel ocağı; ayağında , kolunda ağrı, sızı olanların ocaklı olan kişiye bağlattıkları “yel ipliği”ile tedavi eder. Yel ipliği, ocaklı yani eli efsunlu kişi tarafından okunur ve daha sonra buna düğüm atılır. Bu ipliği eli ya da ayağı ağrıyan kimse koluna ya da ayağına bağlar. Bu yel ipliği sadece hayatta olan ocaklı kişiler tarafından bağlanmaz. Şimdi hayatta olmayan bir çok kişinin kabri de bu görevi yapar. Altınyayla’nın hemen her köyünde bir tane yel ipliği bağlayan kişi vardır. Bunu çoğu yerde köy imamları da yaparlar. Özellikle Tahyurtlu H. Said Efendi, Kaleköylü H. Salih Efendi’nin kabri yel ipliği bağlamada kullanılır. Bir çok kimse bir parça ipliği kabrin toprağına gömer ve daha sonra çıkararak bu ipliği ağrıyan koluna bağlar. Deliilyaslı Hacı Mekke’nin de yel ipliği bağladığı halk tarafından biliniyor. Bir çok kimse bağlattıkları yel ipliği ile ağrılarından ve sızılarından kurtulduklarını söylüyorlar. Yine “Derma Ocağı”; genellikle, el ve yüz cildinde oluşan derma(ekzema) yı kalemle çevirerek tedavi eder. Derma ocağı da günümüzde bir çok kimse tarafından yerine getirilmektedir. Derma ocağında genellikle eldeki derma bir tükenmez kalemle çevrilerek okunur ve mürekkeple boyanır. Dermayı bir çok köy imamı okuyarak çevirmektedir. Bazı köylerde eskiden göz ağrıları için gidilen göz ocağı varmış. Fakat günümüzde göz hastalıklarının hemen hepsi tıbben tedavi edildiği için bu ocaklar kaybolmuştur. Altınyaylalılar tarafından sıkça ziyaret edilen ocaklardan birisi de “Damılı Ocağı”dır; Bedirli köyü mezarlığında Damılı Ocağı bulunmaktadır. Mezarlığın içindeki kabirde kimin yattığı bilinmemekle birlikte Şarkışla, Altınyayla ve köylerinden karın ağrısı ve her türlü hastalık için buraya gelinmektedir.Burayı ziyarete gelen hastalar iki rekat namaz kılıp, namazın sonunda “derdimi al, beni derdimden kurtar” diyerek orada öğle ile ikindi vakitleri arasında uyursa bütün dertlerinden kurtulacağına inanılmaktadır.[70] Yine eskiden var olupta günmüzde geçerliliğini yitiren diğer bir önemli ocakta “kuduz ocağı”dır. Kuduz ocağı, kuduz köpek tarafından ısırılan kişilerin tedavi için götürüldüğü ocaklardır. Altınyayla’da dah öceleri iki tane kuduz ocağı bulunuyordu. Birisi Deliilyas kasabasındaki “İlyasların evi” olarak bilinen şşimdi yeşile boyanmış ev, bir diğeri de Başören köyündeki “Çukurun Alilerin evi”dir. Anlatınlara göre Başören’de Çukurun Alilerden bir genç köpek tarafından ısırılarak kudurmuş. Köylüler gencin başına kül eleyerek öldürmek istemişler. Anası çocuğuna dayanamayarak onu evlik denileen bir odaya kapatarak kırk gün ona bakmış. Kırkıncı gün bir rüya görmüş rüyasında “yarın senin çocuğun kurtulacak” demişler. Gerçektende sabah kalktıklarında kuduran çocuk evlikten “beni çıkarın ben iyileştim. Beni çıkarın” demiş. Çocuğu oradan çıkarmışlar. Daha sonra kuduz köpek tarafından ısırılanlar burayı ziyaret ederek. Bu evlikte bir miktar uyuduktan sonra iyileştikleri iddia ediliyor.[71] Köpeği, ineği, koyunu vb. hayvanları kuduz tarafından ısırılanlar bu evden ekmek alıp götürürlermiş.