tarihce
Eski adı Tonus, olarak anılan Altınyayla ilçesinin, tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Anadolu’da medeniyetler kuran Mezopotamya-Hitit-Roma ile Bizans imparatorluğuna beşiklik ettiği biliniyor. Taşlıhüyük köyünün üzerinde bulunduğu höyük, Eski Tunç Çağı ve Ortaçağ dönemlerine ait bir yerleşim yeridir.[2]Altınyayla’nın doğusunda bulunan Başören köyündeki Kuşaklı(Sarissa) Tepesi’nde Alman uzmanların denetiminde yapılan arkeolojik kazı çalışmasında Hitit dönemine(Geç Tunç çağına ait Sarisa Şehri) ait tarihi buluntularda bunu doğrulamaktadır. Bu kazı çalışmalarında Hitit dönemine ait surlarla çevrili bir saray, ona Tanrı heykellerinin yıkanıp giydirildiği 210 metrekare genişliğinde bir tapınak ve kutsal kabul edilen bir gölet kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.[3] Altınyayla’nın güneyinde bulunan “Kara Tonus” dağları yamacındaki bir höyük, aslında bu bölgenin çok eski zamanlardan itibaren bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamaktadır. Höyük yüzey buluntuları içerisinde Eski Tunç Çağı seramiğinin bulunması, bu çevrede M.Ö.3000-2500 yıllarından itibaren insanların burada yaşadığını ve köy kurduğunu kesinleştirmektedir. Ancak Anadolu Türk insanın burada Tonus ismiyle bir köy kurması, Şarkışla(Eski ismi Gedikçıbık Köyü) kurulmasından daha sonraya, tahmini olarak 1870-1800’lü yıllara rastlamaktadır.[4] MÖ. 550 yıllarında Perslerin hakimiyetine girdiği rivayet edilmektedir. Hitit hakimiyetinin M.Ö. 1200 yıllarında Balkanlar üzerinden gelen Frigyalılar, tarafından ortadan kaldırılması ile Tonus, Friğyalıların hakimiyetine girmiştir. Frigya’nın yıkılması üzerine bu devletin yerine kurulan Lidyalılar devrinde, devrin kudretli komutanı Giges, Mezopotamya ve İran ticaretini Ege Denizine bağlayabilmek için yaptırdığı meşhur Kral Yolu’nun Tonus’un(Altınyayla) güneyinden geçtiği gezilip incelendiğinde görülen kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kral Yolu Sivas-Tonus-Malatya-Harput-Suda yörelerinden geçmektedir.[5] Daha sonra Lidyalıların egemenliğine giren Tonus (Altınyayla) sırasıyla Pantus ve Roma egemenliğine girmiştir. 1071 Malazğirt zaferiyle Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden önce Bizans kralı II. Basil Van dolaylarındaki kırk bin Ermeni’yi Orta Anadolu’ya göç ettirerek, özellikle Sivas ve Kayseri yörelerine yerleştirdi. Ermeni prensliklerinin yerleştirmesiyle Tonus’da Ermeni prenslerinin eline geçmiştir.[6] Türkler Anadolu’ya geldiklerinde en çok Hıristiyan kitleyle karşılaştılar. Bizans döneminde Anadolu’nun iç kısımlarında Yahudiler azdı. Anadolu halkının çoğunluğu Hıristiyandı. Özellikle Sivas ve çevresi Ermenilerden müteşekkil şehirlerdendi.[7]
Sivas’ın Türkler tarafından ne zaman fethedildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, tarihçilerimizin verdiği bilgilere göre, Sultan Tuğrul’un emriyle Şehzade Yakutî beraberindeki Emir Sabuk ile Sivas ve kalesini 1059’da ele geçirmiştir.[8] Fakat daha sonra Bağdat halifesinden alınan emirle Malatya Mücahitleri başlarında Danişmend Gazi ve Çavuldar olmak üzere Sivas ve çevresini tamir ederler. Bir çok insanının Müslüman olmasını sağlarlar. Böylece Danişmend Haneden devleti başlamış olur.[9]
Danişmend topraklarına hakim olan yaşam tarzı, yerleşik hayat olup, şehirler ve kasabalar daha sık, nüfusu daha kalabalık olup ticari faaliyetlerde ileri idi. Ahali umumiyetle Türk olmakla beraber Ermeniler ve Kuzeyde Rumlar yaşamaktaydı.[10]Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan Anadolu’da birliği sağlamak üzere 1174 yılında Danişmendli devletinin iç kargaşasından yararlanarak Sivas’ı ele geçirdi. Bir miktar iktidarı sürdürdükten sonra, ülkesinin topraklarını oğulları arasında paylaştırdı. Selçuklular zamanında Sivas şehri büyük bir medeniyet merkezi haline geldi. Altınyayla’da bu dönemde Selçuklu hakimiyetine geçmiştir. [11] Selçuklu sultanlarının ticari büyük gayretleri ile Anadolu dünya ticaret yollarının tekasüf ettiği bir ülke haline girince, bütün bu yolların kavşak noktasında bulunan Sivas hızlı bir inkişafa(gelişmeye) mazhar oldu. Bu suretle Doğu-Batı istikametinde başlayan ticari faaliyetlerde Anadolu’da yoğunlaştı. Antalya’dan gelen kervanlar Konya’ya Kayseri’ye uğrayarak Sivas’a varıyor, oradan Erzurum-Erzincan yolu ile Tebriz’e gidiyordu. İlhanlılar zamanında Tebriz, Bağdad’ın yerine geçerek İslam dünyasının en büyük merkezi haline gelince, bu yolun ve Sivas’ın da ehemmiyeti arttı. XIII. Yüzyılda Sivas bir çok kavimlere mensup tüccarların yerleştikleri ve oradan dünyanın her tarafına kervanlar hazırladıkları merkez haline geldi. Bundan dolayı şehirde her türlü milletlere mensup tüccar kolonileri oluştu. Bu gibi gelişmeler neticesinde Cenevizler burada bir konsolosluk ihdas ettiler.[12]
XIII. yüzyılda Sivas’ın ticari ve sosyal yapısının bu kadar güçlü olmasını sağlayan şüphesiz buradan geçen İpek Yolu’dur. İpek Yolu’nun bir kolunun da Şarkışla-Altınyayla-Deliilyas üzerinden Sivas’a ulaştığını düşündüğümüz zaman Altınyayla’nın o yüzyılda önemli bir konumda olduğunu düşünebiliriz. Sivas’ın yönetimi Selçuklulardan sonra Çobanoğullarına ve onlardan da 1338’de Eratnalılara geçmiştir. Eratna devleti dönemindeki Sivas ve çevresinin toplumsal yapısını meşkhur seyyah İbn-i Batuta şöyle analtıyor: “Bu ülke vaktiyle Rumlular ve Yunanlılar elindeydi. Daha sonra Müslümanlar bu ülkeyi fethetmişlerdir. Halen orada Müslüman Türkmenlerin idaresinde yaşayan bir hayli Hıristiyan vardır. Anadolu halkının hepsi İmam Ebu Hanife mezhebine mensup olup Ehl-i Sünnettir. Aralarında Kaderî, Rafizî, Haricî, ve Ehl-i Bidat bulunmayıp, Cenab-ı Hak bu faziletiyle üstün kılmıştır” diyerek Sivas’ın sosyal ve kültürel yapısının çok güçlü olduğunu hatta Ahilerin kendisini şehrin dışında karşılayarak misafir ettiklerini ve Ahi zaviyelerinin burada çok güçlü olduğunu bildiriyor.[13]
Eratna devletinin yıkılmasından sonra Sivas’ta Kadı Burhaneddin mmeleketin her yanına nameler göndererek emirliğini ilan etti. Kadı Burhaneddin’in (1380-1398) yaklaşık on sekiz yıl süren hükümdarlığı, 1398’de Akkoyunlu Beyi Türkmen Karayülük Osman ile yaptığı savaşta yenilmesiyle ve öldürülmesiyle sona ermiştir. Şehir halkı şehrin yağmalanması tehlikesine karşı şehri teslim alması için Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazid’e haber göndermişlerdir. Bu talep üzerine Yıldırım Beyazid , büyük oğlu Süleyman Çelebi’yi büyük bir kuvvet ile Sivas’a gönderdi. Osmanlı kuvvetleri Karayülük Osman Bey’i mağlup edip Sivas’ı aldılar; böylece Kayseri, Sivas, Tokat ve Niksar bölgesi Osmanlıların eline geçti.[14] 1347 yılında Şarkışla ile birlikte İlhanlılarca işgal edildiği MS. 1408 yılında Osmanlı İmparatorluğu idaresi altına girdiği bilinmektedir.
XIX. yy ‘ın sonlarına doğru Yıldızeli ilçesinin bugünkü Büyük Akören bağlı olduğu tapu kayıtlarından anlaşılan Şarkışla, daha sonra Sivas merkez sancağına bağlı Tonus(Altınyayla) ilçesinin yönetimine bağlanır.[15]1882 yılında Sivas vilayeti 4 sancak, 26 kaza, 247 nahiyeden müteşekkildi. Bunlardan merkez sancağı Sivas, Aziziye (Pınarbaşı) Koçgiri (Zara), Divriği, Hafik, Gürün, Darende, Yıldızeli ve Tonus Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak teşkilatlanan Tonus (Altınyayla) önemli bir merkez olmuştur. [16]
Altınyayla 1972’de belediyelik olmuş, eski adı olan Tonus yerine Altınyayla kullanılmaya başlanmıştır. Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile ilçe olmuştur